Erdoğan, Bahçeli’nin yükselttiği çıtayı neden indirdi?
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve belediyeye kayyum atanması herşeyden önce iktidarın yapıp ettiklerine iyimserlik penceresinden bakmanın ne kadar yanıltıcı olduğunu gösterdi.
Neydi o iyimserlik?
Bir… Özer’in evine baskın yapılan sabah saatlerine kadar yeni bir kardeşlik iklimi yaratmak için Öcalan’a af dahil her türlü adımı atarak ülkeyi büyük bir problemden kurtarmaya hazır oldukları kanaatiydi.
İki… Türkiye’de bir daha seçilmişlerin ve onu seçenlerin demokratik hakkına yan bakılmayacağı düşüncesiydi.
Üç… En önemlisi de senelerdir hukuku siyaset mühendisliği için kullanmayı alışkanlık haline getiren iktidarın ve ittifakın artık bundan vazgeçtiği ihtimaliydi.
O kanaatler, düşünceler ve ihtimaller Çarşamba sabahı buharlaştı. Hava eskiyi aratacak kadar bozuldu. İlçesindeki iki oydan birini almış bir belediye başkanını sudan bahanelerle içeri atmak ve sadece kendisinin hak ettiği koltuğuna atanmış bir ismi oturtmak, zaten gerilemekte olan demokrasiyi bir adım daha geri götürdü.
Bu tutuklamanın ciddi siyasi hedefleri olduğu ve bir yönüyle CHP’yi yaftalamak, bir yönüyle de hakkında siyasi yasak davası yürümekte olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na istinaf kararı öncesi darbe vurmak olduğu aşikardır. Malum, böyle sansasyonel siyasi tutuklamaların bir taşla çok kuşu hedef almak gibi bir tabiatı vardır. İktidar, Esenyurt olayında da bunu ziyadesiyle gözetiyor. CHP’yi ve İmamoğlu’nu PKK yaftalı bir baskıyla meşgul etmek, yaralamak ve ülkenin asıl önemli problemlerinden uzat tutarak savunmada bırakmak niyeti gizlenemeyecek karar açık görünüyor.
Sır değil, iktidar atmosferin sertleşmesi ve duman bulutunun kalınlaşmasını seviyor ve bundan fayda umuyor.
Asıl kaygı verici olan da budur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine atfedilen ve kendisinden umulan iyimserlik ve yumuşamaya prim vermeyip, yol ve yöntem olarak sertlik ve güç kullanımından vazgeçmemesidir. Bildiği en iyi siyaset yapma biçiminden vazgeçmeyeceğini göstermesidir.
Esenyurt olayı hedeflenen bir dizi siyasi sonuçlarının yanısıra en başta bunu anlatıyor. Türkiye’de işler bugüne karar olduğu gibi bundan sonra da sınır tanımayan güç kullanımı eşliğinde yürüyecektir. Satır aralarında umut verici cümleler aramak, hal ve hareketlerden iyimser anlamlar çıkarmak faydasızdır. Dün olduğu gibi bugün ve sonrasında da… Cumhurbaşkanı da Cumhur ittifakı da siyaseten yumuşamayı ve dolayısıyla güç kullanımından vazgeçmeyi bir zaaf olarak görüyor. Esasında bunun dışında bir yolla siyaset yapma kaabiliyetinden de uzaklaşmış bulunuyor. İktidarı korumanın, yeniden aday olmanın ve yeniden seçilmenin tek yolu olarak böylesi yöntemlere güveniyor.
MHP Lideri Bahçeli, Öcalan’ı Meclis’te konuşturup, affetmeye varacak kadar sıradışı vaatlerle çıtayı çok yükseğe koymuştu ama Erdoğan, son hamleyle çıtayı gerçek yerine indirdi. Bahçeli’nin tavsiyesine uyup DEM’e yüz vermek şöyle dursun, Kürt siyasetinin izlerini CHP içine kadar takip edecek kadar, eski siyasette kararlı olduğunu ilan etti. Çözüm atmosferi gelişirse, siyasi rakiplerine karşı kullanıma çok elverişli bir enstrüman olan “PKK yaftası”nın işe yaramayacağını farkederek, bunu gecikmeden tedavüle soktu.
Şimdi geriye bir soru kalıyor. Bu yöntemler bir kez daha işe yarar mı? Cevabı CHP’de, Özel’de, İmamoğlu’nda. Oyun, Erdoğan’ın istediği gibi oynanırsa yarar, iktidara kazandırır. Ama, CHP “birinci parti” gibi davranır, yeni bir vizyon ve yeni bir dil ile hamle edip siyaset kurarsa tam tersi olur.